Çıplak gözle gözlenebilen beş parlak gezegenden gözlenmesi en zor olanı Merkür’dür. Çünkü Güneş’e olan yakınlığı nedeniyle ondan çok az uzaklaşır. Dünya’dan baktığımızda, Güneş’e olan görünür uzaklığı en fazla 28 derece olabilir. (Bir gezegenin Güneş’ten olabilecek en uzak konumuna gelmesine “en büyük uzanım” denir.) Bu nedenle, gezegen ancak alacakaranlıkta (Güneş battıktan bir buçuk saat sonrasına kadar ya da doğmadan bir buçuk saat öncesinden itibaren) gözlenebilir.

Merkür’ü gözlemede, dürbünün en büyük yararı, onu alacakaranlıkta bulabilmemize olanak tanımasıdır. Merkür’ün yörüngesindeki bir turunu tamamlaması 88 günde gerçekleşir. Gezegeni, kısa dönemlerde bir sabah, bir akşam görürüz. Bu olay, yılda yaklaşık altı kez gerçekleşir.

Güneş’e Merkür’den biraz daha uzak olan Venüs, Dünya’mıza en yakın gezegendir. Bu nedenle çok parlak görünür. Parlaklığı, gökyüzündeki en parlak yıldızın parlaklığının yaklaşık 10 katıdır. Yani, Güneş ve Ay’dan sonra en parlak gökcismidir. Venüs’ün en büyük uzanımı 47 derecedir. Bu sayede, en fazla Güneş battıktan üç saat sonrasına kadar ya da doğuşunun üç saat öncesinden itibaren gözlenebilir.

Venüs de Ay gibi evrelere girer. Venüs’ün evrelerini özellikle de hilâl evresindeyken (çünkü bu evrede Dünya’ya çok yakındır) görmek olasıdır. Gezegen, yörüngesindeki hareketi nedeniyle Dünya’dan uzaklaştıkça daha fazla aydınlanır. Ancak, uzaklığı da arttığından parlaklığı pek değişmez. Parlaklığı sayesinde, Venüs’ü gündüz çıplak gözle görmek olasıdır. Ancak, çıplak gözle gezegeni bulabilmek için gezegenin Güneş’e göre konumunu yaklaşık olarak bilmek gerekebilir. Bu gözlemi bir dürbünle yaptığınızda, gezegeni bulmak çok daha kolay olacaktır. Gözleminizi yaparken, dürbünle Güneş’e bakmamaya özen göstermelisiniz.

Dürbünle Gezegenler

Mars gözlemlerinde dürbünün pek fazla avantajı yoktur. Dürbün, gezegeni ancak daha parlak görmemizi sağlar. Yine de bu turuncu gezegeni dürbünle izlediğimizde, rengini çok daha iyi ayırt edebiliriz.

Eski Roma’da tanrıların kralı olan Jüpiter, gezegenlerin de kralıdır aynı zamanda… Yaklaşık 150 bin kilometrelik çapıyla, Güneş dışında, Güneş Sistemi’ndeki tüm cisimlerden daha büyüktür. 630 milyon km uzaklığına karşın, büyüklüğü sayesinde gece gökyüzünde Ay ve Venüs’ten sonra en parlak gökcismidir.

Jüpiter’in Galileo Uyduları (Galileo tarafından keşfedildikleri için bu adı almışlardır) olarak da bilinen dört büyük uydusu Io, Europa, Ganymede ve Callisto, en basit dürbünle bile görülebilir. Galileo Uyduları, amatör gökyüzü gözlemcilerinin en çok gözlediği cisimler arasındadır. Uyduların konumlarının Jüpiter’e ve birbirlerine göre değişmesi, her gün farklı bir manzara sunar. Bu nedenle, bu uyduları izlemek hiçbir zaman sıkıcı olmaz, aksine eğlencelidir. Ender olarak, uyduların dördünü görmek mümkün olmaz. Yörüngeleri boyunca hareket ederlerken, Jüpiter’in önünden geçebilir, ya da arkasına girebilirler. Uyduların hepsi, aşağı yukarı aynı parlaklıktadır. Bu nedenle hangisinin hangi uydu olduğunu anlamak, genellikle pek mümkün olmaz. Ancak birbirlerine göre hareketlerine ve gezegenden ne kadar uzaklaştıklarına bakılarak hangisinin hangi uydu olduğu anlaşılabilir.

Güçlü dürbünlerle (20×80 gibi) Jüpiter’in bulutlarının oluşturduğu açık ve koyu tonlu kuşakları görmek olasıdır. Göreceğiniz açık tonlu bölgeler, Jüpiter’in iç atmosferinde ısınarak üst bölgelere yükselen sıcak bulutlardır. Koyu tonlu bulutlarsa, daha soğuk gazlardan oluşan bulutlardır. Jüpiter’deki büyük fırtına sistemi Büyük Kırmızı Leke’yi dürbünle görmek neredeyse olanaksızdır. Bu leke, yaklaşık Dünya kadar çapa sahip bir alanı kaplamasına karşın, küçük teleskoplar için bile zor bir hedeftir.

Satürn, kuşkusuz gezegenler ailesinin en etkileyici bireyidir. Yaklaşık 120,000 km çapıyla Güneş Sistemi’nin ikinci büyük gezegenidir. Gökyüzünde, sarı rengiyle dikkati çeker. Parlaklığı öteki çıplak gözle görülebilen gezegenlere oranla pek fazla değildir. Satürn, en fazla –0,3 kadir parlaklığa ulaşabilir. Bu haliyle bile Jüpiter’den yaklaşık 10 kez sönüktür.

Satürn’ün en belirleyici özelliği halkalarıdır. Galileo, 1600’lü yıllarda teleskobunu Satürn’e çevirdiğinde, gezegenin halkalarını onun iki yanında bulunan iki kulpa benzetti. Bunun bir halka sistemi olduğunu anlayan gökbilimci, Huygens oldu (1655). Dürbünle Satürn’e bakan bir gözlemci, Galileo’nun gördüğünden fazlasını pek göremez. 35 kez büyütmenin altındaki büyütmelerde, halkaları ayırt etmek zordur. Satürn’ün uydularından Titan, 7x’lık bir dürbünle bile seçilebilir. Bu uydunun parlaklığı 8 kadirdir.

Uranüs ve Neptün, Güneş Sistemi’nin öteki devleridir. Ancak, hem Jüpiter ve Satürn’e oranla daha küçük oluşları, hem de uzaklıkları nedeniyle çok sönüktürler. Parlaklıkları, çıplak gözün, ideal gözlem koşullarında görme sınırındadır. Dürbünle bakıldığında, her ikisi de mat birer mavi nokta olarak görülürler.